Genel Bilgiler
Deri insan vücudunun en büyük ve en ağır organıdır. Saçlar, tırnaklar, ekrin ve apokrin glandlar ve duysal yapılar gibi deri eklerini bünyesinde barındırır. Bunlar vücudun korunması, homeostasis ve duyu aktarımında rol oynayan özelleşmiş kompleks yapılardır. Deri pek çok iç hastalığının görünür bulgularını yansıtmasının yanı sıra, kişinin sosyal çevresiyle temasını da sağlayan önemli bir organdır. Sağlıklı deri kişinin özgüveni için temel gereksinimlerindendir. Başlıca inflamatuar, otoimmün, genetik, infeksiyöz ve tümöral olmak üzere çok çeşitli hastalık grupları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar deriyi etkileyebilmektedir. Derinin korunması, hastalıklarının ve kozmetik görünümünün tıbbi ve girişimsel olarak iyileştirilmesi dermatologların temel görevleridir. Tarihi ya da güncel kaynaklarda Cildiye-Efrenciye, Dermatoloji-Veneroloji ve benzeri adlandırmalar kullanılıyor olsa da günümüzde anabilim dalının resmi adı “Deri ve Zührevi Hastalıkları” dır. Deri ve Zührevi Hastalıkları uzmanlık eğitim süresi 4 yıldır. Bu süreye Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi (2 ay), İç Hastalıkları (2 ay), Tıbbi Patoloji (1 ay) ve Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (1 ay) dallarındaki rotasyonlar dahildir. Deri ve Zührevi Hastalıkları uzmanlık eğitimi, Üniversitemizin Tıpta Uzmanlık Yönergesi çerçevesinde, anabilim dalımızın koordinasyonuyla, SUAM’larda görevli, alanlarında tecrübe sahibi çok değerli akademisyenlerden oluşan “eğitim komisyonları” (müfredat, eğitim kaynakları, ölçme-değerlendirme, tez-araştırma, program değerlendirme akreditasyon), “eğitim sorumluları (program yöneticileri)” ve “eğitim” ve “öğretim” görevlileri aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Eğitimde “tıpta uzmanlık kurulu müfredat oluşturma ve standart belirleme sistemince” (TUKMOS) oluşturulmuş çekirdek müfredat esastır. Anabilim dalımızın müfredat komisyonunca, Deri ve Zührevi Hastalıkları alanındaki güncel gelişmeler takip edilmekte ve müfredatın genişletilmesine ve güncellenmesine yönelik çalışmalar dinamik olarak sürdürülmektedir. Uzmanlık eğitiminin temelinde müfredatta yer alan hastalıkların tanılarının konulması ve tedavilerinin gerçekleştirilmesinde klinik ve girişimsel yetkinliklerin kazandırılması amaçlanmıştır. Bu yetkinliklerin kazandırılmasında sunumlar, seminerler olgu, makale ve dosya tartışmaları, konsey ve kurslar gibi yapılandırılmış eğitim etkinlikleri, hasta başı vizitleri, eğitici eşliğinde gerçekleştirilen hasta muayenesi ve girişimler gibi uygulamalı eğitim etkinlikleri ve yatan hasta ve ayaktan hasta takibi, akran öğrenmesi, literatür okuma, araştırma ve öğretme gibi bağımsız ve kendini keşfederek öğrenme etkinlikleri gibi öğrenme ve öğretme yöntemleri kullanılmaktadır. Anabilim dalımızın temel amacı kendi alanında tez ve araştırma faaliyetleri ile nitelikli bilgi üretmek, eğitimin akreditasyonu ve standardizasyonu ile birlikte ulusal ve uluslararası etik kurallara uygun, günümüzün gerektirdiği bilgi ve beceriler ile donanmış, bu donanımlarını uygulayan ve paylaşan hekimler yetiştirmektir.
Tarihçemiz
Ülkemizde tıp eğitiminin modernizasyon çalışmalarının başlangıç tarihi 1827 olarak kabul edilir. O tarihten itibaren modernizasyona katkıda bulunmaları amacıyla Avrupa Ülkelerinden her branşta hekimler ve bilim adamları davet edilmiştir. Bu anlamda 1889 yılında Almanya’dan ülkemize gelen Deri ve Zührevi Hastalıkları uzmanı Dr. Ernst von Düring’dir. Türkiye’de 13 yıl görev yapan Dr. Düring Profesör ünvanı almış ve kendisine Paşa ünvanı tevcih edilmiştir. Türk dermatolojisine büyük katkıları olan Dr. Düring, Türkiye’de kaldığı süre içinde poliklinik hizmetlerinde bulunmuş, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de “Cildiye ve Efrenciye” kliniği direktörü olarak dersler vermiş, başhekim yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuş ve Ankara ve Kastamonu illeri sağlık genel müfettişliği ile yurdumuzda ilk frengi mücadele teşkilatını kurmuştur. Prof. Dr. Ernst von Düring Türkiye’den 1902 yılında ayrıldıktan sonra kendisiyle birlikte çalışan Prof. Dr. Celal Muhtar (Özden) Mekteb-i Tıbiyye-i Şahane’de Cildiye ve Efrenciye kliniğinin başına getirilmiştir. Dr. Celal Muhtar, Paris Saint-Louis hastanesinde ve Pasteur Enstitüsü’nde, tanımladıkları hastalıklar nedeniyle soy isimleri günümüz dermatologlarınca da çok iyi bilinen ünlü bilim insanlarıyla çalışma fırsatı bulmuştur. Alfred Fournier, Emil Vidal, Jean Darier, Ernst Besnier, Francois Henri Hallopeau bu bilim adamlarından bazılarıdır. Dr. Celal Muhtar, Paris’te çalıştığı dönemde 1890 yılında “trichophyties palmaire at plantaire” orijinal adıyla el ve ayakta görülen mantar hastalığını tanımlamıştır. Celal Muhtar hastalığı olarak da bilinen antitenin mulajları günümüzde Saint-Louis Hastanesi mulaj müzesinde sergilenmektedir. Prof. Dr. Celal Muhtar Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’deki “Cildiye ve Efrenciye” kürsüsünü 1923 yılında kendi isteğiyle ayrılıncaya kadar yönetmiştir. Tıp fakültesinden 1905 yılında mezun olan Prof. Dr. Hasan Reşat Sığındım, Dr. Celal Muhtar Bey’in asistanıdır. Dr. Sığındım cildiye ihtisasının yanı sıra 1909’da Almanya’ya giderek fizyoloji ihtisası yapmıştır. Hematolojiyle de yakından ilgilendiği bilinen Prof. Sığındım Almanya’da çalıştığı dönemde akut monositer lösemi’yi tanımlayarak tıp literatürüne geçmiş değerli bir hocamızdır. Prof. Sığındım 1916’dan 1933’e kadar tıp fakültesinde deri hastalıkları dersleri vermiştir. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin uygulama ve hasta başı eğitimlerin yapıldığı binalar (seririyat pavyonları) 1936’dan beri Haydarpaşa Numune Hastanesi ismiyle günümüze kadar hizmet vermeyi sürdürmüştür. Prof. Dr. Hasan Reşat Sığındım Hocamız Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde 1941’den 1948’e kadar Cildiye Klinik Şefliğini yürütmüştür. Dr. Cihat Çam 1943 yılında tıp fakültesinden mezun olmuş, ihtisasını Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet’in yanında tamamlamış ve Diyarbakır Devlet Hastanesi Cildiye Şefi olarak çalışmaktaydı. 1956-1958 yıllarında güneydoğuda “karayara” da denilen hepatik bir porfiri baş göstermişti. Dr. Çam bu hastalığın pestisidle muamele edilmiş tohumluk buğdayların yiyecek olarak kullanılmasından kaynaklandığını düşünüyordu. Dr. Çam, bu düşüncesini heksaklorobenzen ile ilaçlanmış tohumları yiyen sıçan ve tavşanların idrarında ultraviyole lambasıyla porfirin varlığını göstererek kanıtladı. Bulgularını 1963 yılında JAMA’da yayınlayarak dünyaya duyurdu. Bunun üzerine heksaklorobenzenin kullanımı Türkiye’de ve dünyada yasaklanmış oldu. Dr. Cihat Çam 1967-1980 yılları arasında vefatına kadar Haydarpaşa Numune Hastanesi Cildiye Kliniği Şefliği yaptı. Dr. Çam dönemin Başhekimi Dr. Müfit Ekdal’ın kitabından öğrendiğimiz üzere, son derece nazik ve mütevazi kişiliğiyle, engin mesleki bilgisini ve tecrübelerini etrafındaki genç asistanlarına bitmek bilmeyen bir öğretme arzusuyla aktarırdı. Dermatolojinin büyük değeri, kıymetli hocamızı saygıyla anıyoruz. Burada özetlemeye çalışılmakla birlikte, Türk dermatoloji tarihine bakıldığında dünya literatürüne katkıları olmuş çok sayıda değerli bilim insanın varlığına gururla şahit olunmaktadır. Bu köklü ekolün devamı olarak hissettiğimiz anabilim dalımız, günümüz itibariyle tarihi misyonuna uygun bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir
27 Eylül 2022